Tarihimizden ayrıldık. Ayrıldığımız tarihle beraber biz de bittik. . Tarihsiz kalırken, süprüntü hayatımızı inşa ediyoruz. Süprüntü tarihle sıkıntılarımız var. Sıkıntı ve sıkıntılı olaylar tedirginlik yaratıyor. Tedirginken, kendimizi rahat hissedemiyoruz. Sıkıntılar, ruhi bakımdan paniğe varabilen bir güvensizlik yaratıyor. Ve çöküntü endişe duygusu olarak belirmekte... Endişeleri hissederken, sıkıntının kaynağını ne yazık ki bilmiyoruz. Yahut sıkıntı ile bu duyguları meydana getiren olaylar arasında bir ilişki kuramıyoruz. Bense ancak yazı yazabiliyorum. Ama yazı da endişeleri gidermiyor.. Ne sıkıntıları gideriyor, ne de endişeler... Sadece beni avutabiliyor. Açıkçası bir insan olarak dünyanın en garip macerasını yaşıyorum. Garip de olsa bilinen canlılar içinde düşünen yalnız biziz. Düşünürken, neden hayatımızı cehenneme çeviriyoruz ki? Toplumla aramdaki ahenk ilgilendiriyor beni tabii ki. Daha doğrusu içinde yaşadığım toplumun ahengi ve uyumu beni ilgilendiriyor. Bu ahenk ilmi bir merak konusudur bende. Kaderimle merak içinde yaşadığım toplum yakından ilgilendiren davalar arasında... Dava var veya yok. Toplum içine girdiği çıkmazdan kurtulmak için yeni yalan ve yeni aldatmalara sığınmakta… İçinde bulunduğum toplum her koşul ve her durumda aciz… Acizliği kabullenmiyorum ama bu aczin yaratıcısı da olmak istemiyorum. Peki ben neden uğraşıyorum ki? Bir Cheo kadar cesur olamam ki... Olamam çünkü hatırlayacağım şey, kahramanlık hayatın biraz hürriyet sağladığını düşünürken, hürriyetimin tadı şimdi kapıda duranlarla bozulacağını anımsadığım bir anı olacak… Bir kahraman olamamamın müsebbibi ben miyim yoksa toplum mu? Açıkçası tehlikedeyiz. Ülkedeki olaylar bizi korkuturken, bir de bizi rahatsız ediyor. Her vatandaşın içine güvensizlik duygusu çöküyor. Karşılaştığı olaylar karşısında davranışları tayin edebilmek zorlaşıyor. Ülkenin bağımsızlığı tehlikelerle doludur ama kaç babayiğit var bunu gündeme getirebilecek? Gündeme getirmeyen idareciler ne diyor? Tehlikelere göğüs germektense susarak tehlikeleri kabullenmek... Onlar da öyle yapıyor. Parçalanmayı kendine hedef edinenler körü körüne boyun eğiyorlar. Ama körü körüne boyun eğmek tehlikelerden kurtarır mı? Son yıllardaki teslimiyetçi politika ile bir önceki politikanın gücümüze güç kattığı bağımsızlık üniformalarımızı parçalattık. Üniformalarımız parçalanınca çırılçıplak kaldık. Çırılçıplak olduğumuzu gizleyen örtülerden bile yoksunuz şimdi... Zaten milyar dolarlarla borçlanırken adeta bağımsızlığa elveda demiştik. Daha doğrusu bağımsızlığı onlara vermekle borcu göze almıştık. Borç veren de bu ülkeyi bir ölüden kefen soyar gibi adeta kefen hırsızlığı yapmakta... Parolası; “bu ülkenin vatandaşını borçlandır ve çaresiz bırak… Çaresizken, meslekler de bitti. Mesleklerin ustası babaların sayısı da zaten gittikçe azalmaya başladı. Çünkü aynalar mesleksiz ve işsiz babaları aksettirmeye başladı… İşsizler ordusu işe yarayamamanın verdiği duygularla insanlığından utanır oldu. İşsizliğin namusunu kurtarmak için cadde ve sokaklarımızı cep telefoncu ya da faizcilik yapanlarla doldurduk ama nafile mesleklerimizi elimizden alanlar bizden daha çok kurnaz…
Sort: Trending