Yazmayalı çok uzun zaman olmuş. Türkler çoğalmış herkes hoşgelmiş.
Bu aralar bilimsel ve tarihi konulara ilgim bir hayli arttı. Yeni gelişmeler özellikle de arkeolojik anlamda atalarımıza yönelik çalışmalar dikkatimi çekiyor. İnsanlık nereden nereye geldi, bu ilginç sürecin detayları adeta beni büyülüyor. Current Biology dergisindeki DNA araştırmalarını sık sık kontrol etmekten kendimi alamaz olmamın nedeni de aslında bu merakım. Yeni yapılan bir araştırmaya göre sanıldığı gibi atalarımız sürekli savaşan ve savaşmak zorunda kalan bir toplum değil, aksine nefret, kin yerine sevgi duygularının ön planda olduğu bir toplummuş. Bilinen gerçekler her zaman doğru olmuyormuş demek ki, araştırmanın detaylarını sizlere aktarmak istiyorum.
Bugüne kadar bilinenin aksine yapılan DNA çalışmaları şunu gösteriyor ki avcı-toplayıcı olarak hayatını devam ettiren toplumla, tarıma geçen toplum birlikte yaşamın anahtarını çözmüş. Bilim adamları yenilen içilenlerden ve bizzat o dönemde bölgede yaşayan kalıntılardan yapılan DNA analizlerine göre en azından belli bölgelerde insanların yemeklerini ve genlerini birbirleriyle paylaşmış olduğunu net bir şekilde söyleyebiliyor. Avrupa’da yapılan çalışmada özellikle Batı ve Orta Avrupa’da gen alışverişinin ve yiyecek paylaşımının etkileri çok daha net görülüyormuş. Ancak, Baltık ülkelerinde yapılan DNA çalışmalarında bu etkileşimin DNA kalıntılarını fazla etkilemediği görülmüş. Sonuç olarak avcı-toplayıcı toplumlarla tarım toplumları birbiriyle hem yiyeceklerini hem de genlerini paylaşmış. Yani aralarında savaşlardan daha çok sevme ve hoşgörü hisleri gelişmiş. Araştırmayı yapan bilim adamları DNA araştırmalarının daha da detaylandırıldığında konuyla ilgili daha ayrıntılı yaşam hikâyelerinin ortaya çıkabileceği görüşündeler. Bunlar sadece geçmişe, atalarımıza ve yaşam biçimimizin nasıl geliştiğine ışık tutan çalışmalar değil, aynı zamanda toplumumuzun örnek alacağı da pek çok nüansı taşıyan çalışmalar. Tabi ki, sadece anlayana dersler olduğu kesin.
Son zamanlarda belki teknolojimiz çok ilerledi, artık daha az yorularak hatta insan gücüne gereksinim duymadan pek çok işimizi halledebiliyoruz belki. Ama hem hırs ve daha çok kazanma hem de teknolojik gelişmelere ayak uydurmak için verilen mücadeleler insanları kin ve nefrete sürükler duruma geldi. Artık insanlar apartmanda oturduğu komşusunu tanımıyor durumda. Bu tip yozlaşan toplum yapısına ama insanlık tarihinin ve doğasının özünde bu tip hırs ve öfke duygusu var diyenlere de aslında bu yapılan DNA çalışması cevap niteliğinde. Her zaman söylediğimiz gibi insanların doğasında sevmek ve paylaşmak var. Tek başına hayatta var olmak zor. Atalarımız bunun farkına yüzyıllar önce varıp insanlığı şekillendirmişken bizlerin de daha sevgi dolu bir dünya kurabilmemiz için birbirimizi sevmeye çok ihtiyacımız var. Bırakın kavgayı, tartışmayı, hırsı hayatta var olabilmenin tek yolu paylaşmak, saygı ve sevgi. Bilimsel bir çalışmadan toplumsal bir meseleye konuyu nasıl getirdin diye sormayın. Aslında ikisi çok bağlantılı. Konuyla ilgili yapılacak yeni çalışmaların sıkı takipçisi olarak gelişmelerden ve insanlığın bilinmeyen dehlizlerinde yolculuğumdan sizleri de haberdar edeceğim. Yeni yazıları mutlaka takip etmenizi tavsiye ederim.